İsra ve Miraç Yolculuğu

İsra ve miraç yolculuğu hem Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hayatında, hem de İslam tarihinde en belirleyici olaylardan biri olmuştur. Allahu Teala’nın lütfettiği bu mucize yolculuk hicretten bir yıl önce Recep ayının 27. günü yaşanmıştır. İsra ifadesi ile kastedilen, Efendimiz (s.a.v.)’in bir gece Mekke-i Mükerreme’de bulunan Mescid-i Haram’dan Kudüs-ü Şerif’te bulunan Mescid-i Aksa’ya intikal etmesidir. İsra yolculuğu Cebrail a.s. ile birlikte iki mescit arasındaki mesafeyi insan idrakinin anlayamayacağı bir sürede kat eden Burak isimli bineğin üzerinde gerçekleşmiştir.

Miraç kelimesi ile ise isra sonrasında Allah resulü (s.a.v.)’in yine Cebrail a.s. ile birlikte Sidretülmünteha’ya varıncaya kadar sema da yükselmesi kastedilmektedir. Bunlar hem Kur’an-ı Kerim’de hem de hadis-i şeriflerde sabit olduğu için her Müslümanın inanması gereken gaybî olaylardandır.

İsra ve miraç mucizesi öncesinde Allah resulü (s.a.v.) çok zorlu ve hüzünlü günler yaşamıştır. Bu süreçte kendisini ve risaletini koruma altına alan amcası Ebu Talip vefat etmiş, ondan kısa bir süre sonra da kendisine insanların en yakını olan sevgili eşi Hz. Hatice (r.a.) hayata gözlerini yummuştur. Kendisini savunan amcasının vefatı sonrasında Kureyş’in eziyetleri daha da artmış ve Allah resulü (s.a.v.) ahalisinden yardım istemek için Taif’e müracaat etmişti. Ancak onlardan da destek bulamayınca Peygamberimiz (s.a.v.)’in kalbindeki sıkıntı artmış, hatta bu yıl hüzün yılı olarak isimlendirilmiştir. Bunun üzerine Allahu Teâlâ onun sıkıntılarını hafifletmek, azmini artırmak ve davet noktasında karşılaştıklarına tahammül gücü sağlamak üzere İsra ve miraç mucizesi ile kendisini teyit etmiş, adeta mükafatlandırmıştır.

Yolculuk özetle şu şekilde gerçekleşmiştir; Bir gece Allah resulü (s.a.v.), Mescid-i Haram’da hicr bölümünde uyurken Cebrail a.s. kendisine gelmiş, onu uyandırmış ve mescidin kapısına çıkarmıştır. Cebrail a.s. ile birlikte Allah resulü (s.a.v.) Beytülmakdis’de bulunan Mescid-i Aksa’ya varıncaya kadar yolculuk etmişlerdir. Yolculuk sırasında Efendimiz (s.a.v.) şu hadis-i şerifte nitelendirdiği Burak isimli bineğe binmiştir; “Bundan sonra katırdan küçük ve merkepten büyük, beyaz renkte "Burak" isminde bir hayvana bindirildim. Bu hayvan her adımını, gözün görebildiği son noktaya atıyordu. Bir anda Mescid-i Aksa’ya geldik. Ardından Burak’ı, bütün peygamberlerin bineklerini bağladıkları bir halkaya bağladım.” Allah resulü (s.a.v.), Mescid-i Aksa’da peygamberler ve onların ümmetleri ile namazda buluşmuştur. Sonrasında Cebrail a.s. birinde şarap, diğerininde süt bulunan iki adet kap getirmiş, Efendimiz (s.a.v.) süt kabını alarak ondan içmiş ve şarap kabını bırakmıştır. Bunun üzerine Cebrail a.s. “Ey Muhammed fıtrata uygun olan sana verildi. Ümmetine de verildi. Şarap size haram kılındı” buyurmuştur.

Böylece Mescid-i Aksa, İslam tarihinin en önemli olaylarından birine, adeta tüm peygamberlerin Allah resulü (s.a.v.)’e biat etmesi mesabesinde olan bir seremoniye şahitlik etmiş, ev sahipliği yaparak şerefine şeref katmıştır.

Gökyüzüne miraç Mescid-i Aksa’dan gerçekleşmiş, Allah resulü (s.a.v.) beş vakit namazın farziyetine dair emirleri bu esnada almış ve bu yolculukta hadis kitaplarının ele aldığı birçok müşahede gerçekleşmiştir. Tüm bu yolculuk bir geceden fazla sürmemiş ve Allah resulü (s.a.v.) aynı gece yatağına dönmüştür. Sabah olduğunda yaşananları insanlara anlatmış ve kimisi tasdik ederken kimisi onu yalanlamıştır. Efendimiz (s.a.v.), Mescid-i Aksa’ya yolculuğunun gerçek olduğunu ispat etmek için kendilerine daha önce Beytülmakdis’i gören müşriklerin sorularına cevapla Mescid-i Aksa’yı tarif etmiştir.

Dr. Mustafa el Sebai, İsra ve miraç mucizesinde birçok sır olduğunu ifade etmektedir. Bu sırlardan Mescid-i Aksa ile ilgili olan biri; Mescid-i Aksa ve etrafından ibaret olan Filistin davasının tüm İslam aleminin davası ile ilgili olmasıdır. Çünkü Allah resulü (s.a.v.)’in gönderilmesi sonrasında Mekke, İslam aleminin toplanma merkezi haline gelmişti. Fakat Peygamberimiz, Hz. İbrahim (as)’dan bu yana tevhidin merkezi olan bu beldeden değil, Kudüs’ten semaya yükselmiştir. Mekke ile Kudüs arasında bir bağ olduğu ilahi bir mesajla insanlara bu kadar net anlatılmıştır. Filistin’in savunulması bizzat İslam’ın savunulmasıdır. Bu nedenle dünyanın farklı yerlerinde de olsa Filistin’in savunulması her Müslümanın mükellef olduğu bir vazifedir. Bu mübarek dava uğrunda çalışmayı ağırdan almak, önemsememek, Allah’a ve resulüne inanan her mümin için kabul edilemez bir zillettir.

Mescid-i Haram ile Mescid-i Aksa arasındaki bağ

İsra yolculuğundaki önemli hikmetlerden biri, Mescid-i Haram ile Mescid-i Aksa arasındaki bağın müminlere açıkça gösterilmesidir. İki mescit arasındaki bağ insanlık kadar eski bir konudur. Âdem a.s. ve oğullarının yeryüzünde yaşadığı o ilk günlere dayanmaktadır. Ebu Zer el Gifari (r.a.) tarafından rivayet edilen şu hadisi şerif bu durumu açıklamaktadır; “ben, Allah resulüne yeryüzünde ilk önce hangi mescidin bina edildiğini sordum, bana: ‘el-Mescidü’l-Harâm’ buyurdu. ‘Sonra hangisi’ dedim, ‘el-Mescidü’l-Aksâ’ buyurdu. Sonra ben: ‘Bu iki mescidin kuruluşu arasında ne kadar zaman vardır’ dedim, ‘Kırk sene’ buyurdu. Ardından “her nerede namaz vaktine erişirsen orada namazını kıl; fazilet oradadır” buyurdu.” (Buhari)

Bu bağlantıyı Allahu Teâlâ ayeti kerimede de şöyle vurgulamıştır; “Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram’da çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir.” (İsra 1)

Görüldüğü gibi, İslam’da bu iki mescit arasındaki bağlantıyı sağlayan sadece İsra yolculuğu ile sınırlı değildir. Dinin direği olan namaz bu toprakların hatırasıdır. Allahu Teâlâ, Peygamberi (s.a.v.)’e hicret esnasında namazdayken yüzünü Beytülmakdis‘e dönmesini emretmiştir. Bu durum on altı ay kadar böyle devam ettikten sonra kıble Beytülmakdis’ten Mescid-i Haram’a çevrilmiştir. Yüce rabbimiz ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır; “Biz senin, yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu elbette görüyoruz. İşte şimdi kesin olarak seni memnun olacağın kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir; nerede olursanız olun yüzünüzü o yöne çevirin.” (Bakara 144)

Alimler bu iki mescit arasındaki bağın Müslümanlara, Mescid-i Aksa ve onu özgürleştirme konusundaki sorumluluklarını hatırlattığını düşünmektedirler. Yine bu ilişki Mescid-i Aksa’nın tehdide maruz kalmasının Mescid-i Haram’ın tehdit edilmesi olduğunu hissettirmektedir. Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram’a giden yol olduğundan dolayı Mescid-i Aksa konusunda taviz verilmesi, Mescid-i Haram’a giden yolda taviz verilmesi demektir. Mescid-i Aksa’nın Müslümanların elinden çıkması ve Yahudilerin eline düşmesi, Mescid-i Haram’ın ve hicaz topraklarının tehdit edilmesi demektir.

Miracın Beytülmakdis’ten olmasının delaleti

Allah resulü (s.a.v.)’in gökyüzüne Beytülmakdis topraklarından yükseltilmesi ve sema yolculuğu sonrasında tekrar oraya dönmesi, Mescid-i Aksa’nın yeryüzü ile gökyüzü arasındaki kapı olduğunun açıkça delilidir. Bu olay Mescid-i Aksa’nın önemini ve mekanının yüceliğini göstermektedir. Mescid-i Aksa, tüm Müslümanlara bir emanettir ve Müslümanlar ondan sorumludurlar. Şimdi olanlar olmuş ve işgalciler Müslümanların içinde bulunduğu bir boşluktan istifade ederek Mescid-i Aksa topraklarına gözlerini dikmişlerdir. Ancak ümmet, Mescid-i Aksa’yı koruyacak, dinini koruyacak ve Mescid-i Haram’ı da haçlıların ve benzerlerinin saldırılarından koruyacaktır.